Geldigimden beri gozlerime inanamiyorum. Yuzlerdeki uzuntu, ofke, umutsuzluk ve bilincsizlik, buradaki insanlarin nasil bir yasam standartina sahip olduklarinin ve yasam sartlarinin cetinliginin bir ispati olmali. Gulumseyen bir yuz,bir sevgi ya da sempati ifadesi yakalamakta cok zorlaniyorum. Hic pozitif enerji yayilmiyor etrafa. Bir kara delik sehrin ustunde, gorunmuyor ama sehrin, insanlarin ve hatta etraftaki hayvanlarin bile yasam enerjisini somuruyor sanki. Sefalet kelimesinin kaynaginda gibi hissediyorum kendimi. Etrafta rengi parlak olan tek canli hamam bocekleri. Kopeklerde uyuz, kuslarda tuysuzluk, insanlarda soluk gozbebekleri ve yarali ciplak ayaklar var.
21. yuzyilda oldugumuza inanamiyorum. “1850 Hindistan” diye baslayan macera filmlerinde sehrin sefaletini gormusuzdur, ama hic ilerleme olmamasini beklemiyordum. Sehirler yine merkezlerde binalasip, gokdelenlesir (en azindan 4 kata ulasir), cevresinde gece kondu olur saniyordum. Tamamen sokaklarda yasayan ve gece kondulardan, tenekelerden olusan bir sehir gorunce gozlerime inanamadim.
Herkes duymustur sokakta yikanan insanlar olduguna dair hikayeler. Nedense sadece bir bolgede bunu gorecegimi saniyordum, sadece dilenci kilikli insanlarin yikandigi bir bolge olacagini. Hayir! Basbayagi heryerde su sebilleri var, 7 den 70’e herkes kopurte kopurte kaldirimda yikaniyor, kimisi anadan uryan. Hemen yanda kaldirima evini kurmus hanim, tenekede ates yakmis yemek yapiyor. Fareler kosusturuyor sokaklarda, kargalar butun coplugun tek hukumdari.
Korna sesi hic susmuyor. Tam bir kaos gorunumunde trafik. Herkes birseyler tasiyor, birbirini eziyor ve birbirine bagiriyor. Kavgaya donusuyor tartismalar. Gorevliler sopalar ile vuruyor arabalara ya da arabacilara, trafik aksadikca. Yeryuzunde cehennemi goruyorum sanki, tozlu sicak hava dalgasi yuzume carptikca. Son haftalarda cok rahatlatmisim sanirim bunyeyi. Bunu kaldirmakta zorlandim.
Geldigimiz gibi gorduklerimiz biraz dusundurse de cabucak toparlandik. Yeni yerlestigimiz yerden merkeze dogru cesitli akinlar duzenledik. Marketten alisveris yaptik. Tabi once muhtesem yol tarifleri sayesinde 1 saate yakin aradik marketi. Foseptik yiginlarini kaldirim sanmamayi ogrendik. Otobuse bile bindik. Tren garini hedef alan bir tanesinde, tren bileti ugruna gitmedigimiz kose bucak kalmadi. Bilet alma isi o kadar karisik ki biz cozemedik, onlar nasil bunu cozup bilet alabiliyorlar onu da anlayamadik. Her sordugumuz gise gorevlisi bize gitmemiz gereken yeri tarif etse de biz bir turlu saklandigi yeri bulamiyorduk yabanci turistlere ayrilmis gisenin.
Nedendir anlayamadik ama belki 6 ya da 7 farkli yerde 50’den fazla gise var genis bir binaya yayilmis. Yabanci gisesini en son bulup da onune geldigimizde gise memuru soyle bir bakti ve sonra penceresini kapadi yuzumuze karsi. Cami (cam degildi aslinda mukavva kontraplak gibi biseydi) tikladik falan, yok acmiyor! Sonra anons yapti megafondan, 9 numarali giseden 14’e kadar olanlar yarim saat mola veriyor diye. Bizim gise 14. Bizden baska bir de yaslilara ve yalniz seyahat eden kadinlara bakiyormus. Haydaaa, isin yoksa bekle orda. Bizi gormezden gelip penceresinin ardinda sohbete dalan gorevliden uzaklasip biraz etrafi kolacan ettik. Bizim gibi ortamin karmasasinda kaybolmus ama en azindan mukerrer de olsa bir tren biletine sahip bir Hollandali arkadas edindik. O da turist kotasindan faydalanip, degistirmeye gelmis mukerrer biletini. Dun gece biriyle ayni yatakta uyumaya calisarak gelmis Kolkata’ya. Tren ranzasindan bahsediyoruz bu arada yatak derken. Ben enime sigamiyorum zaten, eleman bir de hintliyle paylasmis yatagini.
Gorevlinin mola suresinde oyalanip geri dondugumuzde bulamadik istedigimiz biletleri. Cin’in sezon tatili, ustune Tayland’in bayram ve okul tatili, simdi de yetmedi Hindistan’i bayramlarinda yakaladik. Neyse ki turist kotasinda acik yer var. Ama bu sefer de o bileti ancak bilmem nerdeki ofisten edinebilecigimizi ogreniyoruz. Dahasi oranin mesaisi bitmis sabah 10’da acilacakmis.
Ilk tren bileti alma girisimimizden boyle elimiz bos geri donduk. Ya da donmeye calistik demeliyim. Bindigimiz arac bindigimiz noktadan 1 saatte ancak bir tas atim mesafe kadar gidebildi. Sofor durup durup “yeni kopruden gitseydik orda boyle trafik yok” diye yeni kopruyu isaret etti koluyla. Yeni kopru Istanbul Bogaz Koprusu gorunumunde ve istasyona cook uzakta. Uyanik taksici yolu uzatacak. Ve sanki bilmiyoruz onda da cilgin gibi trafik olacagini. Birbirimize sorduk, koprunun arabayla gecilemeyecegine dair tecrubelerimizin neden uykuya daldigini. Sonra kaosun yarattigi saskinliga bagladik nedenini.
Ertesi sabah erkenden toparlanip ciktik. Tren garina gidip cantalari emanete verdik. Icimiz pek rahat degildi aslinda dinledigimiz onca soyulma hikayesinden sonar. Calacak degerli birsey olmadigi icin cantalarda, cantayi yekpare goturmedikleri muddetce problem olmadigina ikna ettik birbirimizi. “Yuh ama o kadarini da yapmazlar herhalde” diyerek biraktik emanete. Feribotla nehrin diger yakasina gecerek yabanci turist rezervasyon ofisini aradik. Yine hollandali ile karsilastik. Partiyi kurup birlikte aradik magaranin girisini, yok yok ofisin girisini.
Saat 10 olmadan gelmistik fairly place denen yere ama yarim saat surdugu icin ofisi bulmamiz yine gec kalmis gibi olduk. Sira alip bekledik agir agir yapilan islemleri seyrederekten. Ve boylece 2 tren bileti bize 2 gunde harcanmis 5-6 saate mal oldu. Neyse ki turist kotasindan ise yarar birseyler koparabildik.
Gunun devaminda da kapali carsinin Kalkuta subesine ugradik. Sonra da ciddiyetsiz ve komik derecede salas bir Hindistan muzesi gezdik. Sahip olduklarinin en buyugunun bu oldugunu soyluyor duvardaki tabela. “Hindistanda’ki en genis icerikli ve en buyuk muze” yaziyor duvarda. Aslinda salasligini saymazsak cok ilginc bir yerdi. Hayvanat bahcesi masrafli oluyor diye herseyin icini doldurup burada sergilemeyi tercih etmisler. Kucuk buyuk bir suru hayvan. Su aygiri bile var doldurulmus. Ayni sekilde bir de kemik koleksiyonu var, balinadan dinozora kadar genis bir yelpazede. Bocek galerisi cok ilgincmis ama tadilatta oldugu icin goremedik.
Deniz reyonunda formaldehit icinde bekletilen baliklarin sulari sicaktan buharlastigi icin yarisi sari suda saglam yarisi disinda kurumus, garip bir kavanoz sergisini de gezdik. Ama en sasirtici olan belki de mumyaydi. Misir’dan gelmis. Daha once Misir’da Ramses 2’nin son derece dikkatle korunan mumyasini gordukten sonra cam masada iklimlendirilmemis odada duran bu mumyaya ne kadar omur bicsek bilemedik. Odaya nem olcer bir kutu koymuslar, nasil bozuldugunu takip edebilirler en azindan.
Kalkuta’yi bir hintli edasiyla turladiktan sonra kalabalik ile birlikte akarak tren garina gittik. Artik ilk tren maceramiza hazirdik.
As & Re trengargara’ya giderken bildirdi. (12 Nisan 2011, Kolkata)
Gezmek-görmek-eglenmek amacli gezinizi iskence cekmeye ve risk almaya cevirmeyelim lutfen.Bu turden yasantilari gormeniz moralinizi bozmaktan baska ise yaramaz.iclere dogru gittikce manzara daha da kotu olabilir.Sahiller daima en guzeldir.Turkiye deki gibi.