Sakin bir kamp gecesinden sonra genis genis bir kahvalti ile basladik gune. Toparlanip dogruca i-site’a gittik.
Haberler kotu, butun cadir kamplari dolu Abel Tasman’da. Acele acele yeniden planlayip son kalan 1-2 yere yilbasi gecesini de kapsayan 3 gunluk bir baska plan ayarladik. Herkes hayiflaniyor, “kac haftadir gelecegimizi biliyoruz, neden daha onceden yapmadik ki rezervasyon?”. Biraz utaniyorum, daha once durumu kucumseyip, “rezervasyona gerek yok cadirimizla cat kapi gidersek bizi koca ormandan atacak halleri yok yaa”, diyerek yaniltmis olabilecegimden. Bir yandan da sinsi sinsi dusunuyorum zamaninda kabul goren bu fikrimin neden simdi yetkili kisi onunde olmaz oyle seye donustugunu merak ederek.
Ayarlamalari yaptiktan sonra son duzenlemeler ve yemek alisverisi kaliyor. Yuruyus icin ayri menuler, arabamizla oldugumuz yerler icin ayri menuler hesaplayip, en az 6-7 gunluk yiyecek alisverisi yapiyoruz.
Burnumuzu kuzeye ceviriyoruz, aklimizda altin kumsallar. Ramadan ailesi icin bir ilk guney ada, en azindan Zer icin, heyecan dorukta. Saat ogleni gecti bile. Motueka’yi gecerken artik deniz sezonunu acalim istiyor herkes. Ucunda deniz oldugunu dusundugumuz bir sokaga daliyoruz. Garanti olsun diye kaptan-pilot ilk gordugu kisiye yanasip soruyor, “deniz-kumsal bu yonde mi!”. Cevap ilginc. Goreceli diyor abla. “o yonde de deniz-kumsal var ama pek tercih etmiyoruz, ileride Kaiteriteri kumsali var herkes oraya gider” diyor. Biz de o yone suruyoruz tabi ki.
Vardigimizda Riva’ya gelmisiz hissiyati uyandi icimizde. Kenardan kucuk bir akarsu baglaniyor denize, piril piril. Hatta suyun renginden belli ne kadar soguk oldugu. Yuzlerce araba otoparklari doldurmus, heryerde endam sergileyen delikanlilar, kumsalda yuzmeden sadece guneslenen cici cici ablalar, neseyle kosturup oynayan torunlar ve peslerinde dedeler var. Tehlikeli karadeniz dalgalari yerine altin rengi kumsala vuran piril piril bir deniz goz kamastiriyor. Ne de olsa Abel Tasman baslangicinda bir koydayiz. Ister istemez kendimizi kizgin kumlardan serin sulara kosarken buluyoruz.
Burada kalmak iyi fikir, sabah gune yuzerek baslayabiliriz. O kadar iyi fikir olacak ki koydaki butun cadir kamplari dolu. En yakini 10 km uzakta yolun artik bittigi milli parkin basladigi Marahau’da. Aslinda orasi da dolu ama son anda rezervasyon iptali olmus onu doldurmaya gidiyoruz.
Unuttugumuz sand-flylar hosgeldine geliyor cadirlari kurarken. Sivri gibi isirsana arkadasim! Hissettirmeden, ne oyle cuvaldiz saplar gibi isiriyorsun, yuh! Hem cok kasindiriyor, hem de butun isiriklar kalici iz birakiyor. Adanin tek kotu ozelligi bu sinekler. NZ’nin besin piramidi biraz degisik daha once anlatmistik. Sinekleri bir nebze azaltacak kurbaga ve kertenkeleler yok, tabi olsaydi da bu sefer onlari azaltacak yilanlar olmadigi icin onlardan rahatsiz olurduk. Yilanlar olsaydi onlari azaltacak yirticilar olmadigindan bu sefer de onlardan rahatsiz olurduk. Bu zincir boyle ayilara kadar uzar gider, iyisi mi cok sikayetlenmeyip bu tehlikesiz dogada uzun kollu ve pacali giyerek dolasalim.
Yanimizda bolca bulgur var. Iki aile de dayanamamis getirmisiz. Guzel bir kisirdan daha guzel bir kapanis olmazmis bu gune sanirim. Aksam olunca serinleyen hava ve temiz orman kokusu burnumuzda derin bir uykuya daldik bu uzun gunun ardindan. Dostlarimiz da kamp hayatina giderek isiniyor zannimizca.
As & Re Tazman korfezinden bildirdi. (27 Aralik 2011, Marahau)
İstanbul’da son bir kac yildir yagmayan kar yagisi ve cok soguk bir havada bu yazinizi okumak cok sicak geldi.Agustosta beraber ayni sicak gunleri yasamak ozlemiyle bekliyorum.