Aksamki uzun Xi’an yolculugundan once bugunu iyi degerlendirip 3 farkli yere gitmeyi dusunduk. Master of the nets bahcesi, eski sehir kapisi ve Ruigang pagodasi, Xiyuan Si (bati bahcesi) tapinagi bu yerler olacakti.
Marco Polo abi bu sehri Hangzhou’dan sonra 2. siraya koymus zamaninda ama suan eski ozelliklerinin bir cogunu kaybetmis durumda. Sehir merkezi, dikdortgen seklinde bir kanal ve arkasindaki sehir duvarlari ile saglama alinmis bir sekilde kurgulanmis. Aralara dalan kanallar var. Sehir duvarlari icinde ve disinda yuzlerce bahce varmis ozel olarak hazirlanan ama bugune ancak onlarcasi kalabilmis ve Suzhou, bahceleriyle, Unesco dunya kultur miraslari listesindeki yerini almis.
Master of the Nets bahcesi belki de bahsi gecen bahcelerin en kucuklerinden biri olabilir ama yuzyillardir en iyi korunmus olani oldugu soyleniyor. Bahcenin girisinde karsilama salonu, sohbet ve gunluk oda, aile odasi ya da misafir odalari gibi odalar var. Aslinda bir cesit tatil koyu mantigi sanirim. Uzun seyahatlerden once veya sonra ya da varlikli hastalar huzurla dinlensin diye yapilmis bu bahceler. Ayri ayri konularla hazirlanmis bolumleri var. Bambu bolumu, havuzlu buyuk bahce ya da bonsai bahcesi dinlenilebilir yerlerden birkaci.
Buyuk havuzlu bahceye girmeden evvel kulagimiza hos bir muzik geliyor. Kaynagi 12 yas civarinda bir kizin caldigi, guqin adinda kanun benzeri bir muzik aleti. Bu enstrumani Kung Fu Hustle filmindeki kor kardeslerin 3 dovus ustasini muzik ile oldurdukleri sahneden hatirliyoruz :). Bahce ile muzik birbirini tamamliyor bizim icin o dakika.
Bahcelerden ciktiktan sonra sehrin guneybati ucundaki eski surlara yoneldik.
Giriste Ruigang pagodasi karsiladi bizi. Gordugumuz en eski ve gercek gozuken pagoda bu. Pagodalara cikmaya doydugumuzu dusundugumuzden once cikmak istemedik ama yakindan inceledikce cok meraklanip biz de ciktik. 1004 yilinda yapilmis, 1300’de yanmis tekrar yapilmis, 1500’de yikilmis tekrar yapilmis derken sanirim 1700’lerin sonunda yapilan son hali bu. Cok kadim yazilar ve duvar resimleri ile ufak heykeller susluyordu pagodanin icini.
Daracik merdivenlerle en ust kata kadar ciktik. Disaridaki manzara da muhtesemdi. Bulundugumuz parkin tamamina kus bakisi baktigimiz gibi genis bir sehir manzarasina da sahipti.
Pagodadan sonra da parkin icinden gecip eski sehir duvarlari ve kapisina ciktik. Eski olmasi disinda cok yabanci hikayeler degil gorduklerimiz. Hem su kanalindan gelenlere cift gecisli kapi, hem de yaya gelenlere cift gecisli kapi var. Su kanalindaki kapilar ayni zamanda sehir kanallarindaki suyun seviyesini irmaktan bir metre daha az tutmaya da yariyor.
Tarihi kismi da bu sekilde bitirdikten sonra geldigimiz yonun aksi tarafindaki kapidan cikarak yollarda taksi aranmaya basladik ama bulmak ne mumkun. Bu taraftan ciktigimiza pisman olduk, dunyanin yolunu yuruduk, bir suru taksi de gorduk ama ya durmuyorlar ya da duramiyorlar bir sekilde. Yuruye yuruye bir meydana ulastik ve bir araca binebildik sonunda.
Araca bindikten sonra gittigimiz West Temple (bati bahcesi tapinagi) aslinda o bolgenin en buyuk bahcesi olan Linger In’e aitmis ama 1700’lu yillarda budist rahiplere hibe edilmis. Kendi bahcesi olan kocaman bir tapinak.
Aslinda planimiz daha onceden deneyip memnun kaldigimiz tapinak vejetaryan yemekleri ile ogle yemegi konusunu burada cozmekti. Dolayisiyla hic dusunmeden biletimizi alip iceri daldik, tapinagi gezmeden evvel de dogruca yemekhaneye gittik. Ve yine yeni birsey ogrenmis olduk. Bu tapinakta sadece 12-2 arasi yemek cikiyormus, rahiplerle birlikte yiyebildigin, onun disinda yokmus. Yikildik bir anda. Icerideyiz, yanimizda sabahtan kalma 2 mini sandivic ve kurt gibi aciz. Neyse ki yemekhanede kurabiye falan satiliyordu da onunla takviye ettik ogle yemegimizi. Iceriyi gezdikten sonra artik bahcelerin tadini cikarmaya karar verdik. Gol basina gecip cay icelim dedik burasi kapanana kadar. Bu sirada genc bir gonullu ile sohbete basladi As ve birlikte oturduk caya. Biraz misyonerlik niyeti de vardi arkadasin, bu sayede bunca zaman budist tapinaklari gezerken aklimiza takilan sorulari rahatca sorma firsati bulduk. Bize ozlu sozlerden, cennetin katlarindan, suslemelerden, tanrilardan, Buddha’dan ve daha bircok konudan bahsetti, aydinlatici cevaplar verdi. Bazilarini yazarak calistik, bazilarini cizerek, sonuc olarak guzel bir paylasim oldu. Saat 5’i gecince topluca yine kapiya konduk.
Otelin bolgesine donunce aksam yemegi icin meshur bir restorana yonlendik dun aksam gordugumuz. Onundeki tas yazitta 1800lu yillardan kalma bir yer oldugu yaziyordu ve dun baktigimiz menu cok da sacma sapan yemek veya rakamlarla dolu degildi. Gittik ama girmek ne mumkun. Dun aksam gayet mantikli gozuken bu yerin onunde bugun bin kisi vardi. Sira numarasi almayi cozduk ama fark ettik ki bize 104 numara verecek sira 64te. Ben bu bilgiyi disarida As ve anne ile paylasip da geri donene kadar yeni verecegi numara 134 e kadar ilerlemis ve sadece 10 kisiyi almislardi iceri. Vaz gecip belli ki ayni Suzhou yemeklerini benzer tarzda yapmayi hedeflemis benzer dekorasyonlu yan restorana girdik. O her ne kadar doluyuz gibi bir cevapla kovalamaya calissa da inatla ayrilmadik ve ilk bosalan masaya oturtulmamizi sagladik. Bu savaslara neyse ki degdi. Tatli-eksi sosta sebzeli mandarin baligi yedik. Gercekten geldigimizden beri yedigimiz en sasirtici yemekti. Onu buharda haslanmis sebze ve soganli yesil otlu noddle ile destekleyince gayet mutlu olduk.
Ama hersey ucu ucunaydi. Yemegin ustune uzun bir cay keyfi yapamadik. Kosturarak cantalari otelden alip istasyona gittik. 20:42’de trenimiz vardi ve biz ara duraktan binecektik, sadece 4 dakika duracakti tren Suzhou istasyonunda.
Sorunsuz bindik Xi’an trenine. Tek sevimsiz durum bilet bulamadigimiz icin ucumuzun de ayri kompartmanlarin en ust yataklarinda yalniz kalacak olmamizdi. Neyse ki hepimize iyi insanlar ve gruplar denk geldi. Herkes kendi seyahatini sorunsuz bir sekilde tamamladi.
Benim karsi yatak komsum pek bir sohbet isteklisiydi. As’in alt komsusu doktormus ve onlar da bir hayli derin mevzulara girmisler, ama bu da baska bir hikaye artik. Annemin bolumunde herkes uyudu ve cok da maraz cikarmamis oldular.
13 saatlik bir yolculugun ardindan, donmus nehirler, yikilmis koyler, yapilmis yeni sehirler, ucsuz bucaksiz tarlalar astiktan sonra sabah 10′ da Xi’an a ulastik.
Raylar fatihi As&Em bildirdi.