Haftalardir hakkinda yazi yazma firsati bulamadigimiz bir spor hadisesi gerceklesmekteydi Yeni Zelanda’da. Konu aralarinda adi gecti ara ara. Rugby dunya kupasi bu sene Yeni Zelanda’da yapildi.
Ulkemizde rugby birkac universite takimi disinda oynanan hatta bilinen bir spor degil sanirim. Yillarca rugby ile amerikan futbolunun ayni sey oldugunu zannettigimi itiraf etmeliyim. Cocuk yaslarimizda pazar sabahi filmlerindeki cocuklarin oynadigi beyzbol ve american futbolunu merak ve ilgiyle izlemisizdir de hicbir zaman tam anlamiyla nasil oynandigini anlamamisizdir. Rugby amerikan futboluna benzese de, temel amaci ite kaka topu karsi tarafin cizgisini gecirmek olan cok farkli kurallari oldugunu ogrendigimiz kibar bir spormus meger. Arkadasimiz David soyle tanimlamisti bu sporu: “Futbol kaba oyuncularin oynadigi centilmen bir sporken rugby centilmen oyuncularin oynadigi kaba bir spordur. Birbirlerini kaba bir sekilde itip kakiyor olsalar da pek kavga ciktigina tanik olmazsiniz.”.
Neyse bu konuya donecegim ama once ilginc bir ayrinti anlatmak istiyorum. Rota sayfamizda da degindigimiz gibi bizim bu seyahatimizin ilk hedefi Yeni Zelanda’ya ulasmakti. Arasi zamanla rastgele sekillendi. Peki neden NZ? “Nerden geldi akliniza da bu karari aldiniz?”, derseniz cevabi gayet ilginc: Rugby dunya kupasi.
Hikaye 2007 senesinde Paris’te basliyor. As o sene Hollanda’da isyerinin bir egitimi icin bulunmakta. Hazir uzun sureli vizesi varken hafta sonlarini avrupa sehirlerini gezerek degerlendiriyor. Turkiye’den kalkip gitmek isteyince yuzlerce euro tutan biletlerin, avrupa icinde charter ucaklar sayesinde 10’lara dustugunu ek bilgi olarak verelim. 20-50 euro arasi bilet fiyatlarina istedigin sehre haftasonu icin gidip gelebiliyorsun. Hatta ben de o sirada Italya’da isyerimin bir egitimindeydim ve bana da Milano’dan Barcelona’ya bedavaya gidis, 20 euroya donus bileti almisligi vardir. Kulaga saka gibi geliyor degil mi!
Neyse, o hafta arkadaslariyla Paris’e gidiyor ve tesaduf o ya rugby dunya kupasi Fransa’da. Kalabalik, cosku heryerde. Eyfel kulesinin onundeki-etrafindaki buyuk cimlik alan karnaval alani gibi. Yuzbinler ortalikta, yollar kapali, her yerde bir atraksiyon var. Eyfelin ayaklarinin altindaysa devasa bir rugby topu durmakta. Goruntu cok ilginc, Eyfel kulesinin ayaklari tarafindan tekmelenmeye hazir dev bir top. Ustunde kocaman harflerle %100 PURE NEW ZEALAND (%100 saf Yeni Zelanda) yazmakta. As’in dikkatini topun onunde kuyruga girmis insanlar cekiyor, demek ki girilebilir bir top. Yeni Zelanda’yi daha once dergilerden, resimlerden ve ozellikle Yuzuklerin Efendisi’nden biliyoruz hafif sempati var ama ozellikle ustune dustugu bir yer degil. Topun icinde neler oldugunu merak etse de kuyruklari sevmediginden es geciyor.
Birkac saat sonra tekrar oralardan gecerken topun kapanis icin son misafirlerini aldigini fark edip az kalabalikla beraber iceri daliyor neyle karsilasacagini bilmeden.
Muze tadinda birsey beklerken bombos bir topun icinde buluyor kendini. Herkesi yerlere sirtustu yatiriyorlar. Bir anda etraf karariyor ve sinevizyon gosterisi basliyor. Iste inanilmaz olan ve su an burada olmamizin sebebi budur. Butun topun ici bir sinevizyon gosterisi. Inanilmaz bir goruntu. Topun kavisli ic yuzu en ufak bosluk kalmadan dev bir goruntu butunu olusturuyor. Hikayeyse cok basit. Bir rugby topunun icinden Yeni Zelanda!
Hikaye cimlerin uzerinde dururken bir oyuncunun bizi tekmelemesiyle basladi diye anlatiyor As. Done done bulutlara ucuyorlar. Karli zirveleriyle daglarin ustunden gecerek bir irmaga dusuyorlar. Su topun yuzunu yalayarak akiyor, hemen yanlarinda iri bir tas var. Bir ordek yaklasip gagalayarak onlari akintiya itiyor. Vadilerden, gollerden geciyorlar. Bir cocuk onlari buluyor kolunun altina aliyor. Kumsala gidiyorlar, oynuyorlar. Denize dusuyorlar, sicak su kaynaklarindan, kayak pistlerinden geciyorlar, deniz kanosunda seyahat ediyorlar. Daha anlattigi bir suru sey var mantikli bir elden ele kurgusuyla devam eden. Ozetle bu topraklardaki butun doga guzelliklerini bir topun icinden 3 boyutlu gibi goruyorlar. Goruntu o kadar iyiydi ki nereye bakarsan gercekten oradaymissin gibi hissettiriyordu diyor As. Topun icinden cikinca artik Yeni Zelanda onun icin baska bir yere donusuyor.
Coskuyla anlattigi bu gosteri, getirdigi tanitim cdsi, posterler beni de cok etkiledi. Bir gun diyerek hayaller kurduk. Sonra konu kapandi gitti. Ardindan cokca calistik, evlendik, yine calistik, daha cok calistik, iyice kokleri saldik, evimize yerlestik. Ta ki gectigimiz yil seyahat coskusu icimizde iyice alevlenene kadar. Artik birsey yapmaliydik ve Yeni Zelanda hayalini gerceklestirmeye karar verdik.
Su an burada dunya kupasinin olmasi cok ilginc bir tesaduf. Adeta bir mesaj.
Meshur dev rugby topu limanda kurulmus eglence bolgesinde duruyor. Bu sefer el ele birlikte girdik topa. Gosteri degismis ama yine ayni guzellikte bir baska gosteriyi izledik birlikte. Gectigimiz 4-5 ay icerisinde bu videodaki bir cok yeri gordugumuzu fark etmek, bu muhtesem dogayi gorup temiz havasini icimize cektigimizi bilmek bizi cok mutlu etti.
Neyse, dunya kupasi konusuna geri donersek eger, kupanin eylul basinda basladigini soyleyeyim once. Grup maclarini ulkenin cesitli yerlerinde olacak sekilde ayarlamislar. Guney adada gectigimiz subat ayindaki depremle buyuk zarar goren Christchurch’un maclarini da Dunedin’e kaydirmislar. Haftasonlari butun buyuk sehirlerde rugby coskusu yasaniyordu bu sayede.
Sehir merkezlerinde FanZone adi altinda taraftar alanlari kurulmustu, dev ekrandan maclarin naklen verildigi.
Her sehir belediyesi kendince bir gosteri tertip ediyordu. Aslinda bu ulkenin bircok toplumdan olustugunu soylemeliyiz. Bir belediye iskoc etekli gaydali gosteri hazirlarken, bir digeri NZ yerlisi Maorilerin Haka gosterisini yapiyordu.
Hic anlamadigimiz bu oyunu kalabaligin coskusundan gaza gelerek biz de publarda (bar desek degil, pub kulturu baska bir sey) izledik. En zevklisi Nelson’da yerel bir pubda ezeli rakip Fransa ile Yeni Zelanda’nin macini izleyisimizdi. Tanimadigimiz bir ciftle ayni masayi paylastik. Aralarda spordan dogaya bir cok konuda sohbet ettik. O gece maci kazanan All Blacks oldu.
All Blacks kim mi? Yeni Zelanda milli takiminin adi. Bize de cok ilginc geldi. Milli takim adini kullanmiyorlar. Bazi takimlarin boyle isimleri var. Avusturalya Wallabies ismiyle, UK Lions ismiyle oynuyor ornegin. Isimleri gibi imajlari da farkli. Mesela Avustralya kanguru ile temsil edilirken, Fransa horozu secmis kendine. Guney Afrika’nin hayvani ceylan. Irlandalilarin uc yaprakli yoncalari var. All Blacks’in isareti silver fern denen agacin egrelti otuna benzeyen yapragi. Bir gun cumhuriyet olurlarsa bayraklarinin da bu olacagi gorusundeler. Haa bir de, soylediklerine gore All Blacks tamamiyle siyah forma giyen tek takim.
Ceyrek, yari final derken dun geceki buyuk final macina kadar zaferden zafere kosarak gelen All Blacks kendi evinde dunya kupasini alma sansini artik ellerinde tutuyordu. Cok heyecan verici birsey olmali. Tesaduf o ya grup maclarinda yendikleri Fransa, grup 2.si olarak devam ettigi yolda finale kadar gelen takim oldu ve tekrar cikti pehlevanlar meydane. Onceki kupalardaki yenilgilerin etkisiyle, artik cifte namus meselesi haline donusen mac icin butun ulke Auckland’a akti. Daha once yendiler, simdi kaybetmemeliler. Haberlerde karaborsa biletlerin binlerce dolara satildigindan bahsedildi.
Bizim sansimiz bu buyuk hafta boyunca Auckland’da olmamizdi. Hem yari final hem final coskusuna tanik olma firsati yakaladik. Sehir merkezi tamamiyle trafige kapatilmisti 2 haftasonunda da, butun ana caddelerin birer ucuna dev ekranlar kurulmus, yuzlerce seyyar tuvalet stratejik merkezlere dizilmisti. Icki ile girmek yasak oldugundan kontrol bolgelerinde siseleri atmak icin cop koymuslar ama alan o kadar buyuk ki kontrol etmek falan mumkun degil haliyle herkes siselerle geziyor. Mac saatine kadar bu kadar insani oyalamak lazim tabi. Sahnelerde canli performans, koselerde hokkabazlar ya da muzisyenler var. Barlar, kafeler, supermarketler her yer agzina kadar dolu.
Daha 8 olmadan butun kafe ve dukkanlarin stoklari bitti neredeyse ve mac kazanilirsa belli ki bu coskulu kalabaligi tatmin etmek imkansiz olacak.
Final macini izlemek icin Auckland’daki tek arkadasimizla bulusup onun hazir arkadas grubuna karisip biz de kalabaliktaki yerimizi aldik. Bir barda daracik bir koridorda tanimadigimiz birilerinin masasina ilisip elde biralar ekranin onune gectik. Bence yaraticiliktan uzak bir dunya kupasi maci oldu ama belli ki cok cekismeli bir macti. Sadece bir sayi farkla All Blacks 24 sene sonra seytanin bacagini kirip dunya kupasinin sahibi oldu. Sayilarin 3er 5er alindigini hesaba katinca ucu ucuna kazandilar gercekten, yurekler agizlarda. Bitis dudugu calar calmaz ya da belki de henuz calmadan buyuk cosku sokaklara akti. Sabaha kadar ya da bir kosede kusup bayilana kadar bu zaferi kutladilar. Hangi spor oldugu onemli degil, adi dunya kupasi olan bir seyi gormek guzel bir tecrubeydi. Ardindan o kupayi ev sahibinin kazandigini gormek cok daha ilginc bir tecrubeydi.
Bugun butun All Blacks oyunculari meshur kupalariyla gecit yaptilar yuzbinlerin arasindan. Biz de kiwilerin arasinda yerimizi alip bu karnavalin tadini cikardik. Karnaval derken gercekten karnavali kastediyorum. Tek tek araba ustlerinde gecen her oyuncu arasinda birer gosteri vardi. Amigo kizlar, bando takimlari, hokkabazlar, bisiklet sovlari, degisik kostumlu gostericiler, palyacolar akliniza ne gelirse.
1 saat suren gecidin son aracinin uzerinde, siyah formasi, acilmis kasi ve gulumseyen yuzuyle All Blacks’in kaptani dunya kupasini ellerinde tutuyordu. Nasil bir cosku insanlarda. Bu sayede bir sporun dunya kupasini gorme ayricaligina nail olduk.
Onumuzdeki 4 yil All Blacks rugby dunya sampiyonu. Bakalim bir sonraki dunya kupasi neler gosterecek ve biz o zaman nerede olacagiz :).
As & Re zaferin merkezinden bildirdi. (24 Ekim 2011)
serinin son iki maçını izleme şansım oldu. gerçekten de çok güzel maçlar çıkardılar, hak ettiler. özellikle final maçında biraz osun korkutsalar da bu sporun kimin işi olduğunu çok güzel gösterdiler. tebrikler all blacks!!
Bilmedigim bir spor turu olsa da auckland’a iyi bir baslangic yapmaniza sebep olmus.Bu nedenle All Blacks takimini kutlar, basarilarinin devamini dilerim.Yeni Zellanda’yİ secme sebebinizi hep yuzuklerin efendisi’ne baglamistim.Neyse daha saglam sebebinizin oldugunu da ogrenmis olduk.Sebep ne olursa olsun su anda orada boyle mutlu olmanizdan onemli baska bir sey olamaz.Bu mutlu gunlerinizin artarak devam etmesini diler,gozlerinizden operim.
TEŞEKKÜR EDERİZ.ÖPÜYORUZ.SAĞLICAKLA KALIN.YENİ HABERLER BEKLİYORUZ.
2008 Paris – Ben de oradaydim :)
Barbaros’un Corbaaaa diye Italyan Restoraninda uyanisi, Eyfel kulesinin onundeki cimenlere oturup, Eyfel’e cikmak icin para vermek yerine bira alisimiz, Victor Hugo parki cevresinde sarap icmememiz, ardindan mukemmel oglen yemegi, donuste Yavuz’un cimriliginden parali yola gormeyisimiz ve Paris civarindaki tum koyleri gormemiz. Hepsi sanki dun oldu…
2007 yiliydi guzelcim :) cok keyifli bir bayram hatirasiydi gercekten…
zaman boyle bisi iste :)
siz cimrilikten parali yola girmezken, biz cimrilikten eurolines otobus sirketiyle hayatimizin en korkunc otobus yolculugunu yapmistik. Ucuz olmaya ucuzdu da omur torpusuydu resmen. Neydi o oyle yahu, numarasiz koltuklar, havalandirmasiz ic mekan, mutemadiyen direksiyona vurarak sarki soyleyen ve otobusu bir ferrari edasiyla kullanan sofor! Eurolines’i gorunce anlamistim ulkemizde otobusle seyahatin ne kadar konforlu oldugunu. Sanirim ikisi ayni anda gelisemiyor, otobus ve tren. Ya biri ya da digeri rahat ve kullanimi kolay hale gelebiliyor.