Malum, son günümüz benim alemlere akacağımız iddiasıyla sizlere kısa bir mesaj geçmemle başladı. (Aslında 2 subat son günümüz sayılır mı bilemiyorum, 3 subatta öğlen saatinde ayrılacağız buradan. )Ardından kendimizi sokağa attık hemen. Ayaklarımızın iyice kanıksadığı metroya giden yolu ne hızla geçtik, ne hızla metro hatları arasında aktarma yaptık ve ne hızla gideceğimiz yere vardık anlamadım işin gerçeği. Metro istasyonundan çıktığımızda tepemizde çoook yüksek gökdelenler daha da yükseklere doğru yükseliyordu. Merak ediyorum, Çin’in herhangi bir yeri var mıdır ki, 50 katlı en az bir binası olmasın?
Sokaklarda yeni yıl gösterileri için hazırlıklar sürerken, hazırlık işlerinde görevli olanlar dışında pek de kimsecikler yokmuş gibi geldi etrafta. Sanki bayram sabahıymış da insanlar henüz bayram namazından çıkmamışlar gibi bir hava hakimdi ortalığa. Şangay’ın sembollerınden olan televizyon kulesinin yanından ilerleyip (bu bina kürdana geçirilmiş lokmaları hatırlatıyor bana) akvaryum binasına girdik. Akşamdan kararlaştırmıştık aramızda, eglencelere akmadan evvel, dünyanın en uzun akvaryum tünelini içinde bulunduran Şangay Akvaryumu’na gidecektik.
Denizanalarıyla büyülendik, köpekbalıklarının yüzgeçleri için avlanıyor olmalarına üzüldük, en büyük köpek balığı yüzgeci pazarının Honk Kong ve Çin arasında paslaşılarak değerlendirildiğini öğrenip sakın ama sakın eskaza köpek balığı yüzgeçli birşey yememek üzere birbirimizi tembihledik, ejderha balığı diye birşey görüp gözlerimize inanamadık, benim kadar vatozları akvaryumda görüyor olmayı ‘yok artık canım, akvaryum camı büyüteçli herhalde’ diyerek normale indirgedik, etrafımızda yüzen köpekbalıklarının dişlerine yakından baktık; evet evet, düşünüyorum da hayret dolu bir sabah geçirdik.
Akvaryumdan çıktığımızda saat neredeyse 2 olmuştu. Emre artik ayaklarini surumekte, “ben hasta oldum” söylemiyle mızır mızır mızırdanmaktaydı. “Yok canım, iyisin iyisin” diyerek biraz geçiştirmeye çalışsam da ağrıyan yerlerini sayıp dökmesi bitmek bilmiyordu. Yine de şansımızı deneyip, biraz gösteri izlemek umuduyla Old Town denen bölgeye gittik (Çok acımasızım di mi, hastayım demesine rağmen sürüklüyorum! yaşasın kötülük, nihahahahaa!). Bırakın gösteriyi, dünkü gördüğümüz kalabalıktan bile eser yoktu. Hiç görmediğimiz kadar çok Çinli milleti dışında insan gördük. Belki de son gün diye mi Çinliler dışarı çıkmıyorlardı anlayamadık. Biraz etrafta oyalandık ama tat vermedi. Önceki gün bizimle sohbet eden birinin gösterdiği, tarihi çay evine gitmeyi uygun bulduk bari bir çay seremonisine katılalım, tatlı tatlı çay içelim diye. Buralarda çay seremoniyle içiliyormuş ya hani…
Saat 5’e on dakika kadar yaklaşınca, çay evi dükkanı kapamaya yeltenip, kibarca bizden ayrılmamızı istedi. Yılsonu-yılbaşı nedeniyle 5’te iş bırakıyorlarmış, o gün çalışmaları bile kabahat bence. Fincanlarımızdaki son yudumları hızlıca içip çay evinin Old Town’ın avlusuna bakan balkonundan Şangay’ı seyrediyoruz, birkaç kare fotoğraf için azcık daha karanlık olmasını bekliyoruz ama daha karanlık çökemeden “hadi artık binayı kapatıyoruz, gidin ayol” diyorlar. Bu arada Emre ateş yapmaya başlamış artık, hafiften pembeleşmiş. Otele yollanıyoruz.
Islak havluları alnına koyup, ateş düşürücüyü yutturup ilk hastalığımızı atlattık neyse ki. Gece pek bir olaysız geçti. Gerçi yılın sonunu başına bağlayan gece savaş alanının kıyısında geçirilmiş bir geceyi düşündürdü bana hiç bitmeyen havai fişek ve çatapat sesleri nedeniyle. Geceyarısına yarım saat kala sesler öyle aralıksız bir hale geldi ki odadaki aynadan arada bir yan gözle bakmayı bırakıp pencereye yanaştım. Görebildiğim ufukta (160 derecelik bir yay gibi düşünün) havai fişek patlamayan herhangi bir nokta yoktu. Binalar ışıyıp ışıyıp karanlığa gömülüyordu, yüzüme ışık vurup vurup yok oluyordu. Bu böylece saat 1’e kadar devam etti neredeyse. Sonra tekrar seyreldi ama hiç durmadı. Sabaha kadar da her uyanışımda mutlaka çatapat sesi duydum. Ve bu kadar çatapatın sadece kötü ruhları değil iyi ruhları da kaçıracağından kaygılandım.
Kaplan yılının son gecesi de böyle geçti işte.
aslı&emre 2-3 subat geçişinde şangay’dan bildirdi.